top of page

Ebu’l-Hasan Harakâni (k.s.)

HAYATI

 

Altın silsilenin yedinci halkası yine Ä°ran’dan; Bistam’a baÄŸlı Harakan’dan. Bâyezîd Bistâmî’nin hemÅŸehrisi ve türbesinin bekçisi. O’nun rûhâniyetinden feyz alarak “üveysî” tarikla yetiÅŸti. Adı Ali bin Ca’fer, künyesi Ebu’l-Hasan, nisbesi Mu’cemu’l-buldan müellifi Yakut el-Hamevî’nin ifadesine göre el-Harakanî, Harakanî deÄŸil (bk. II, 360). Aynı müellif onun 425 hicri yılında 10 Muharrem AÅŸure gününde (1034 Aralık’ta) 73 yaşında iken vefat ettiÄŸini bildirdiÄŸine göre 352/963 yılında doÄŸmuÅŸ olmalıdır ki, doÄŸumu Bâyezid’in vefatından 91 yıl sonradır.
Ebu’l-Kasım KuÅŸeyri, Ebu’l-Abbas Kassâb, Ebu Said el-Miheni gibi mutasavıflarla, Gazneli Sultan Mahmud gibi devlet ricaliyle Ä°bn Sina gibi felsefe ve tıb otoriteleriyle çaÄŸdaÅŸ. KuÅŸeyri ile görüÅŸtüÄŸünü KeÅŸfu’l-mahcûb müellifi Hücviri’den öÄŸreniyoruz. Hücviri, KuÅŸeyri’nin onun hakkında; “Harakan’a varınca Åžeyh Ebu’l-Hasan’ın heybet ve haÅŸmetinden fesahatım sona erdi, ifade gücüm kayboldu ve sanki dilim tutuldu. Neredeyse velayet makamından azledildiÄŸimi sandım” dediÄŸini nakleder.
Ebu’l-Abbas Kassâb onun hakkında: “Tasavvuf pazarında rihlet ziyaret Harakaniye lâyıktır” demektedir.
HÄ°LYESÄ°

 

Uzunca boylu, kumral tenli, geniÅŸçe alınlı, gökçek yüzlü, irice gözlü, açık ve tok sözlü idi. Sûreti itibariyle Hz. Ömeru’l-Fâruk (r.a)’a benzerdi. Ä°lim ve irfanı sebebiyle, “zamanın kutbu ve gavsi” ünvanlarıyla anılan bir gönül sultanıydı.
GAZNELÎ MAHMÛD VE HARAKANΠ
Ä°lk müslüman Türk devletini kuran Gazneli Mahmûd onu ziyaret ederek feyz alanlar arasındadır. Zaten “Altın Silsile”nin Bekrî ve Sıddîkî olan kolunun faaliyet sahası genellikle Ä°ran ve Turan bölgesidir, özellikle de Türk dünyasıdır. Feridüddin Attar’ın Tezkiretü’l-evliyâ’sında verdiÄŸi bilgiye göre, Gazneli Sultan Mahmûd, Åžeyh Harakanî ile birkaç defa görüÅŸmüÅŸtür.
Åžeyh Harakanî’nin ÅŸöhretini duyan Gazneli Mahmûd, adamlarıyla birlikte, biraz da onu imtihan maksadıyla Harakan’a gelir. Sultan, yanına geldiÄŸinde Åžeyh Harakanî, ona özel bir ilgi göstermediÄŸi gibi, ayaÄŸa da kalkmaz. Sultan pek çok sorular sorar ve ÅŸeyhi sınar. Aldığı tatminkâr cevaplar ve ÅŸeyhin mehabeti karşısında irkilir, endiÅŸesi sevgi ve saygıya dönüÅŸür. Åžeyhe bir kese altın ihsanda bulunmak isterse de Harakanî bunu reddeder. Bu sefer, “ondan bir hatıra olsun diye” herhangi bir eÅŸyasını ister. Harakanî de Sultan’a bir gömleÄŸini verir. GörüÅŸme tamamlandıktan sonra Sultan, arz-ı vedâ ederken Åžeyh Harakanî onu ayakta uÄŸurlar. Sultan, ÅŸeyhin kendisini yolcu ederken ayaÄŸa kalktığını görünce sorar:
– Efendim, geldiÄŸimizde ayaÄŸa kalkmadınız ama, yolcu ederken ayaktasınız. Sebebini öÄŸrenebilir miyim? Åžeyh Harakanî, ÅŸu karşılığı verir:
– Ä°lk geliÅŸinizde padiÅŸahlık gururu ve bizi imtihan niyyetiyle geldiniz. Ama ÅŸimdi derviÅŸlerin haliyle ayrılıyorsunuz. DerviÅŸlik devletine ve tevâzu haline saygı gerekir.
Sultan Gazneli Mahmûd, Harakanî ile bir baÅŸka görüÅŸmesinde ondan nasihat istedi. Åžeyh dedi ki:
– “Åžu dört ÅŸeye dikkat et!
1. Günahlardan sakın,
2. Namazını cemaatla kıl,
3. Cömert ol,
4. Mahlûkata ÅŸefkatle muamele et!.”
Ä°BN SÄ°NA VE HARAKANÄ°
Tezkiretü’l-evliyâ ve el-Hadaiku’l-verdiyye’nin verdiÄŸi bilgilere göre Harakanî, çaÄŸdaşı felsefe ve tıp otoritesi, eserleri dört asır Batı üniversitelerinde okutulan Ä°bn Sînâ ile de görüÅŸtü.
Tasavvufa ve tasavvuf erbabına karşı ilgi duyan Filozof Ä°bn Sînâ, Harakanî’yi ziyarete gelir. Åžeyhin evine varıp karısından nerede olduÄŸunu sorar. Karısı da, onun hakkında hiç de hoÅŸ olmayan lafızlar kullanarak evde olmadığını ve ormana odun getirmeye gittiÄŸini söyler. Ä°bn Sînâ, ÅŸeyhi görmek için orman tarafına; onu aramaya gider. Ä°bn Sînâ yolda ÅŸeyhin gelmekte olduÄŸunu ve yükünü bir aslanın taşıdığını görünce hayretle sorar:
– Efendi, bu ne hal böyle? Åžeyh de:
– Evdeki kurdun yükünü çekmemiÅŸ olsak, Allah bizim yükümüzü daÄŸdakilere çektirmezdi, der. Evdeki kurt karısıdır. Çünkü son derece geçimsiz ve hırçın bir kadındır, ama Harakanî. Allah için onun sıkıntılarına katlanarak “kesb-i kemâlât” etmiÅŸtir.
ABDULLAH ENSÂRÎ VE HARAKANΠ
Menazilü’s-sâirin adlı eserinde tasavvufi hal ve makamları anlatarak tasavvuf tarihimizde haklı bir ÅŸöhret kazanan Abdullah el-Ensârî el-Herevi de Harakanî’nin müridlerindendir. Nitekim o ÅŸöyle der: “Hadis, fıkıh ve diÄŸer islâmî ilimlerde pek çok üstaddan okudum. Tasavvuftaki üstadım ise Ebu’l-Hasan Harakanî’dir. O’nu görmeseydim marifete eremezdim”
HARAKANÎ’NÄ°N MEÅžREBÄ°:
Harakanî, muhtelif kaynakların ittifakla haber verdiklerine göre, Bâyezid Bistâmî meÅŸrebindeydi. O’nun gibi coÅŸkuluydu, cezbesi ve sekri, sahvına galipti. Fena ve baka, sekr ve Sahv ile tevhid ve vahdet konularında pek çok söz söylemiÅŸ, Hallâc gibi “Ene’1-Hak” anlayışına uygun terennümlerde bulunmuÅŸtur. Attâr Tezkiretü’l-evliyâ’sında onun bu vadideki sözlerine geniÅŸ yer vermektedir.
Devrinin muhtelif âlim ve ÅŸeyhlerini tanıyan ve onlardan okuyan Harakanî, en sonunda hemÅŸehrisi Bâyezid Bistâmî ‘nin dergahında karar kılmış, senelerce önce ölmüÅŸ bulunan Bâyezid’in yolunu devam ettiren müridleriyle görüÅŸmüÅŸ, kabrine on iki yıl türbedarlık etmiÅŸtir. Sevgi ve aÅŸkla baÄŸlandığı bu kapı onun gönül dergâhı olmuÅŸtur. Yılları aşıp gelen Bâyezid sevgisi, onu yoÄŸurmuÅŸ ve vuslata götürmüÅŸtür.
Sekr ve cezbe ehlinden olduÄŸu için olsa gerek, kiÅŸinin sahv ve uyanıklığını bile vecde yakın bir üslupla anlatırdı. Derdi ki, “Sahvın ölçüsü, kulun Allah’ı andığı sırada baÅŸtan ayaÄŸa Allah’ın kendisini andığını duymasıdır” Öyleyse Allah derken baÅŸka söz söyleyenlerle sohbet etmemeliydi.
BAÅžKASININ DERDÄ° 
Harakanî, diÄŸergâmdı, dertlinin derdiyle ilgilenmeyi severdi. Derdi ki: Türkistan’dan Åžam’a kadar olan sahada birinin parmağına batan diken, benim parmağıma batmıştır, birinin ayağına çarpan taÅŸ, benim ayağıma çarpmıştır. Onun acısını ben de duyarım. Bir kalpte üzüntü varsa, o kalp benim kalbimdir.
Gerçek kulluÄŸun kula hizmetten geçtiÄŸini bilenlerdendi. Bu yüzden:
“Sabahleyin yatağından kalkan âlim, ilminin artmasını, zâhid zühdünün artmasını ister. Ben ise bir kardeÅŸinin gönlünü neÅŸeyle doldurma ve onu sevindirme derdindeyim” derdi.
Rabia Adeviyye ve benzeri sufiler gibi, cennet düÅŸüncesinden, cehennem endiÅŸesinden geçenlerdendi. Åžöyle konuÅŸurdu bu konuda: “Cennet ve cehennem yok demiyorum. Benim dediÄŸim, cennet ve cehennemin benim nezdimde yeri yoktur; zira her ikisi de mahluktur. Benim raÄŸbetim ise mahlûkata deÄŸil, Hâlika’dır.”
Ä°limle ve bilgiyle övünmenin yersizliÄŸini ÅŸöyle anlatırdı: “Herkes, hiçbir ÅŸey bilmediÄŸini anlayıncaya kadar hep bildiÄŸiyle övünür, durur. Nihayet hiçbir ÅŸey bilmediÄŸini anlayınca bilgisinden utanır ve iÅŸte o zaman marifet kemale erer. Çünkü gerçek bilgi bilmediÄŸini bilmektir.”
Sulh ve cengin nerede ve ne zaman olacağını ÅŸöyle bildirirdi: “Sulh bütün halkla, cenk ise nefsledir.”
Dünyayı gölge gibi görürdü. Bu yüzden de: “Sen onun peÅŸinde koÅŸtukça o senin padiÅŸahın; ondan yüz çevirince de sen onun padiÅŸahı olursun.” derdi.
FÜTÜVVETÄ°N ÅžARTI 
Ona göre fütüvvet ve civanmerdliÄŸin ÅŸartı üçtü:
1. Cömertlik, 2. Åžefkat, 3. Halktan müstaÄŸni olmak.
Ä°çinde Allah’tan baÅŸkasına yer olan kalp, baÅŸtan baÅŸa ibadet ve taatla dolu olsa da ölüydü. Çünkü gönüllerin en aydını içinde halk olmayanı, amellerin en güzeli, içinde mahlûk fikri bulunmayanıydı.
Amel ve ibadetlerdeki ölçüsü ÅŸuydu: “Hergün akÅŸama kadar halkın beÄŸendiÄŸi ve memnun kaldığı iÅŸler yapasın. Her gece de sabaha kadar Hakk’ın beÄŸendiÄŸi amel ile olasın.”
Katilden, yani adam öldürmekten beter olan fitnenin dinde iki grup insan tarafından çıkarılabileceÄŸini söylerdi. Onlar da: Gözünü dünya hırsı bürümüÅŸ âlim ile ilimden mahrum ham sofuydu.
El emeÄŸi ve göz nurunu üstün tutar, nimetlerin en helal ve temiz olanının kiÅŸinin emek ve gayretiyle elde ettiÄŸi nimetler olduÄŸunu anlatırdı.
SÛFÎLÄ°K VE HIRKA 
– “Sûfî kimdir?” diye soranlara:
– Hırka ve seccade ile sûfî olunmaz, merasim ve âdetlerle tasavvufa yol bulunmaz. Sûfî, mahv ve fena ile benlikten geçendir. Zira abası ve hırkası olan pek çoktur. Lâzım olan kalp safiyetidir. Elbisenin ne faydası var? Çul giymekle ve arpa yemekle adam olunsaydı eÅŸeklerin de adam olması gerekirdi. Çünkü onlar da çul giyer, arpa yerler.
Birgün bir adam gelip ÅŸeyhten hırka talebinde bulundu. Åžeyh dedi ki:
“Bir erkek çarÅŸaf giymekle nasıl kadın olmazsa, sen de hırka giymekle bu yolun eri olamazsın. Önce gönlünü arıtmaya bak!”
Ona göre sûfî, gündüz güneÅŸe, gece yıldız ve aya ihtiyacı olmayandı; çünkü sûfîlik varlığa ihtiyacı olmayan yokluktu.
Birgün müridlerine “en güzel ÅŸeyin ne olduÄŸunu” sordu ve kendisi bunu ÅŸöyle açıkladı: “En güzel ÅŸey, devamlı zikreden bir kalbdir. Çünkü bütün varlığını Allah istila etmiÅŸ bir kimse tepeden tırnaÄŸa herÅŸeyiyle Allah’ı ikrar eder.”
BAZI TANIMLAR 
Sıdk’ı gönülde olanı konuÅŸmak, ihlâs’ı herÅŸeyi Hakk için yapmak, riya’yı da amelini halk için yapmak ÅŸeklinde tanımlardı.
Vâris-i Nebî denmeye layık olan kimse, O’nun fiil ve kavillerine uyan, O’nun izine basarak yürüyendi. Kâğıtların yüzünü karalayıp kitap yazdığını sanan deÄŸildi.
Ölümsüz bir hayata kavuÅŸmanın günde bin kerre ölüp yine dirilmek olduÄŸunu söylerdi.
Ä°ncitme ve incinme konusunda ÅŸunları söylerdi:
– Ä°nsanlar üç zümredir:
1. Sen kendisini incitmediÄŸin halde o seni incitir.
2. Sen kendisini incitirsen o da seni incitir.
3. Sen kendisini incitsen de o seni incitmez.
Bir mümini incitmeden sabahtan aksama varan, bir kimse o gün aksama kadar Hz. Peygamber (s.a) ile yaÅŸamış gibi olur. Eger mümini incitirse Allah onun o günkü ibadetini kabul buyurmaz.
Tasavvufî umdeleri Nebevî üslûpla ÅŸöyle anlatırdı:
– “Çok aÄŸlayın, az gülün, çok susun, az konuÅŸun, çok verin, az yiyin, başınızı yastıktan uzak tutmaya çalışın.” Harakanî, cezbeli ve coÅŸkulu meÅŸrebi ile Sıddîkî üslûbu geliÅŸtirdi ve emaneti Gazzâlî’nin de ÅŸeyhi olan Ebû Ali Farimedi’ye teslim etti.
– rahmetullahi aleyh-

​​​

​

​

​

​

​

  • Muhakkak Allah emaneti ehline vermenizi emreder

  • Allah-ü Teâlâ’nın sevgisi

  • Fetret Devresi

  • Hacı Babamızın Evlatlarına Nasihatları

  • Hacı Babamızın Halifeleri

  • Ä°mtihan Dünyası                    

  • Allah ve Resülü’nün dilinden dökülen inciler 

  • Peygamberimiz Bir Sohbetinde buyurdular ki

  • Sohbet

  • Takva

  • Tasavvuf

  • Yaratılanı severiz yaratandan ötürü

  • Zikir

  • Hz.YUNUS ‘ dan (K.S.)

  • Rabıta ile Ä°lgili Âyetler Kudsi Hadisler ve Hadisi Åžerifler

  • Letaife Hamse

  • Mürakebe Makamları

  • Nebî âşığı ÅŸair Nâbî

  • DerviÅŸin GeliÅŸ, GidiÅŸ Halleri

  • Takdir

  • KiÅŸinin Sevgisi

  • NakÅŸibendi Tarikatının Kaideleri ve Kandilleri

SAYFALAR
bottom of page